Ali Karahasanoğlu’nun Bir Yazısına Cevap

Başlıkta “Cevap” yazdım ama galiba “Soru” desem daha iyi olacaktı. Yazıyı buradan okuyabilirsiniz.

Siyasi anketleri bir yana bırakın da, tüm vatandaşların anonim olarak dinini belirttiği bir anket yapın bakalım! Vatandaşlarımızın yüzde doksan sekizi Müslümanmış ve inancı gereği beş vakit namaz kılarmış. Subhanallah! Diğer yüzde 2’nin tamamı da nereye gitsem benimle mi ki ben aksi durumdaki bunca kişiyle karşılaşabiliyorum?

Hamasi iyimserliği bir yana bırakın, bu vatanın hamuru İslam’la yoğurulmuştur söylemine, o hamura fazlaca su katıldığı hakikatini de ekleyin ve bir kez daha düşünün. Tefekkür edin.

Gençlerin, siyasi iktidar ve diğer İslamcı yapılar hakkındaki kısmen manipülatif propaganda neticesinde İslam’a nasıl cephe aldığını biraz olsun araştırın.

Yakın zamanda Nihat Hatipoğlu bira içen kızlar görmüş de hayret etmiş. Aman, daha fazlasını görse hocamızın sıhhati bozulurdu maazallah!

Kuşak çatışması denen şey hep gündemdeydi ama bir genç kardeşiniz olarak muhterem büyüklerime, bunun son yıllarda dehşet verici bir hal aldığını ve doğru şeylerin ivedi surette yapılmasının da zaruri olduğunu söylemeyi vazife addederim. Gençleri kendi dünyanızdan görmeniz, elim bir felaketin habercisi olabilir. Biz masum değiliz ama siz bizi anlamak için ne yaptınız?

Eski/yeni Türkiye söylemini de sadece siyasi bağlamda kullanmayı bırakıp bir de sosyolojik mukayese yapın. Ve sorun. Siyaset ve hizmetler hakkında değil, toplumun ve gençlerin tavır ve fikirleri hakkında sorun. Nerdeeeen nereye?..

Erdoğan’ın, Ermeni ve Kıbrıs meseleleri başta olmak üzere dış politikadaki çıkışlarını, muhaliflere verdiği cevapları dinleyip hamasete teslim olarak gerçek dümyayı unutmayın. Aynı Erdoğan’ın, Batı taklitçiliğini, sapkın ideolojileri ve fikri iktidar kavramını son zamanlarda gittikçe artan şekilde vurguladığı konuşmalarını da dinleyin ki kurduğunuz büyük Türkiye hayali kabusa dönmesin.

Enes DENİZ

“Gelecek” demişlerdi; DEVAmı Geldi.

Elazığ’daki deprem, yerli otomobil, Suriye’deki gelişmeler, Corona Virus derken Ali Bey partisini kurmak için uygun vakti bulduğunu sanmıştı ki Sağlık Bakanı’nın Corona Virus açıklaması, ardından gelen tatil kararı ve çekirge istilası gündemi işgal etti. Talihsizlik oldu. Zaten epeydir bekliyorlardı.

Partisini fazlasıyla alıştığımız vaatlerle kurdu Ali Bey. Şaşırdığım şey, ekonomiden bahsetmemiş olması. Bir de neden su şirketi gibi bir logo tasarladıklarını merak ediyorum.

Neler olacağını göreceğiz. Bakalım; DEVA mı geldi?

AK Parti’den DEVA Partisi’ne geçenler için gıyabi cenaze namazı kılınan ülkede her şey beklenir.

Allah hakkımızda en hayırlısını nasip etsin.

Enes DENİZ

Davutoğlu İhraç Edildi ama…

Kimseyi hedef almak gibi bir amacım yok. Uzun zamandır hepimizin takip ettiği meselelerle alakalı aklıma gelen soruları gelişigüzel sıralayacağım sadece.

Gül ile ilişkiler uzunca süredir gergindi. Babacan da istifa edip parti kurma çalışmalarına başlamıştı. Davutoğlu ise kayyum meselesinin ardından ihraç edildi.

Kabul edelim ya da varsayalım ki Davutoğlu haksızdı. Teröristlere sahip çıktı. AKP’nin içinde kendisini destekleyen yeni bir grup devşirmeye çalışıyordu ve bir parti kurmayı zaten tasarlıyordu. Bu kayyum olayında da hukuksuzluk olarak niteleyebileceği bir şey buldu ve kendisini masum gösteren bir eleştiri ile “Benim amacım yalnızca Adalet ve Kalkınma Partisine adalet çağrısında bulunmaktır.” demek ister görünürken AKP’yi tehdit etti ve aslında PKK’ya dolaylı destek verdi. Zaten AKP’den uzak olan muhafazakar Kürtlerden oy almayı planlıyordu. Bir süredir AKP’ye eleştiriler yöneltiyordu. Bu kayyum meselesi ile de bir adım daha ileri gitti. Peki, onu ihraç ederek AK Parti’li yetkililer ne yaptılar? Davutoğlu’nun ihracı onları ne duruma düşürecek? Davutoğlu’na yakın olan ve Erdoğan’ın son icraatından hoşlanmayan, bununla birlikte samimi biçimde iyi şeyler yapmaya çalışan kişiler AK Parti’den uzaklaşmayacak mı? Davutoğlu’nun, tam da AK Parti’nin zayıf olduğu zamanı seçip harekete geçtiğini kabul edelim. Peki, AK Parti, kendisini daha da zayıflatması çok muhtemel bu hamleyi yapmalı mıydı? Yapmalıysa da şimdi mi yapmalıydı? İstanbul ve Ankara kaybedilmişken, Babacan istifa etmişken Davutoğlu’nu da kendileri ihraç ettiler. Evet, sert bir mesaj verdiler: “Sizin istifa etmek için bahane aramanıza gerek yok. İşte biz sizi ilk istasyonda bu trenden indiriyoruz.”. Mesajı verdiler vermesine de… halk böyle mi okudu? Davutoğlu nasıl cevap verecek bu mesaja? “Diğerleri istifa edip gitmişken ben partimde kalıp uyarılarda bulunmaya çalıştım. Ters giden şeyler konusunda uyarmak ve eleştirmek istedim. Bana hiçbir zaman söz hakkı vermediniz ama ben yine de sabırla bekledim. Kimseye sesimi yükseltmedim. Parti kurmaya falan da çalışmadım. Şimdi beni siz ihraç ettiniz ve artık ben de partimi kurarım. Buna beni siz mecbur bıraktınız.” demeyecek mi? Partisini tamamen haklı gerekçelerle kurduğunu güçlü biçimde iddia etmeyecek mi? Seçimi yenileyerek İmamoğlu’nu da “mağdur” ve “kahraman” yapmadılar mı? Tamamen haklı iseler bile, yaptıkları, çeşitli sebeplerle “diktatörlük göstergesi” olarak tanımlanıyor. Ayrıca, AKP, Davutoğlu’nun ihracı sebebi ile istifa edecek isimler hakkında ne yapacak? Davutoğlu’nun tamamen haince ve alçakça amaçlarla davasını terk ettiği iddia edilecekse de sorumu yineliyorum: Davutoğlu’nu destekleyen samimi kimselere nasıl bir açıklama yapılacak? Davutoğlu tamamen kötü niyetle söylediyse bile söyledikleri doğru değil mi? Görevden alınan belediye başkanlarının aday olmasına YSK izin vermedi mi? Seçime girmelerine izin verilen başkanların da görevden alınması hukuki ise AK Parti bunu neden açıkça izah etmedi? Bir diğer soru da şu: Erdoğan bizzat, “Sandıktan çıkacak olurlarsa … anında kayyum tayinleri ile yolumuza devam ederiz.” dememiş miydi? Bu sözün AKP açısından gerekçesini kavrayabiliyorum. Terörle mücadele konusunda artırılmak istenen bir hassasiyet var ve görevden alınan başkanlar PKK ile hakikaten ilişkili; ancak yapılanlar ve onların yapılma biçimleri ne kadar isabetli? Davutoğlu şimdi mi ihraç edilmeliydi? Doğru ya da kısmen doğru şeyleri kötü niyetle söyleyen bir kişiye verilmesi gereken cevap onun yanlış şeyler söylediği iddiası mıdır, yoksa kötü niyetli olduğunu ifade etmek mi? Peki, AKP Davutoğlu’nun, esasında doğru olan şeyleri kötü niyetle kullanıp kendi amaçlarına alet ettiğini iddia etseydi ne kadar güven bulacaktı? Bunu daha önce pek çok kişi için haklı ya da haksız biçimde yaptılar. Artık halkın büyük kısmı bu tür iddialara itibar etmek şöyle dursun, onlara karşı tepki gösterme ihtiyacı bile duymuyor. Evet, benzetmem bu duruma tamamen uygun değil; ancak şu yalancı çoban hikayesini bir hatırlayalım mı? AK Parti’nin her konuda yalan söylediğini iddia etmiyorum, ancak sürekli aynı doğru şeyi söylemek de artık toplumumuzda itibar görmüyor. Buna da bir ölçüde kullandıkları üslup sebep olsa gerek.

Allah akıbetimizi hayreylesin.

Enes DENİZ

Design a site like this with WordPress.com
Get started